Araştırma Projeleri

HACILAR BÜYÜK HÖYÜK KAZILARI

Burdur Göller Bölgesi’nde, tarihöncesi dönemlere ait ilk araştırmalar İngiliz bilim adamı James Mellaart tarafından 1957-1960 yılları arasında, Burdur il merkezinin 27 km. güneybatısında, Hacılar Köyü’nün sınırları içinde yer alan Hacılar Höyüğü’nün kazılması ile başlamış ancak kazılarda, kapsamlı sonuçlar alınmadan, dört yıl gibi kısa bir sürede çalışmalara son verilmişti. Hacılar Kazıları, gün ışığına çıkan seçkin ve özgün buluntuları ile Anadolu’da o güne kadar hiç bilinmeyen bir kültürel sürecin varlığını ortaya koymuş, Neolitik ve Kalkolitik Çağ kavramlarını da bilim dünyasının gündemine taşımıştır. Bugün geriye dönüp baktığımızda, Hacılar Kazıları’nın yukarıda değinilen çok olumlu sonuçlarının yanı sıra bazı olumsuzluklara da neden olduğu görülmektedir. Çok önemli ve çarpıcı buluntuların ele geçmekte olduğu kazı yerinin gerekli çalışmalar tamamlanmadan terkedilmesi, izleyen dönemlerde kaçak kazılar yapılması ve tahribat gibi bazı istenmeyen gelişmelere neden olmuştur.

Hacılar Kazıları’nın son bulmasından uzun zaman sonra, 1976 yılında aynı bölgede Prof. Dr. Refik Duru tarafından İstanbul Üniversitesi adına başlatılan ve Prof. Dr. Gülsün Umurtak’ın da tüm aşamalarında yer aldığı ‘Burdur ve Çevresi Tarihöncesi Kültürlerini Araştırma Projesi’,  Kuruçay (1978-1988), Hacılar Nekropolünü Arama Çalışmaları (1985-1986), Höyücek (1989-1992) ve bölgenin hemen güneyinde, bugün Antalya İli sınırları içinde kalan Bademağacı Höyüğü Kazıları (1993-2010) ile hayata geçirilmiş, bu çalışmalar ve yapılan yayınlar sonunda Burdur ve yakın çevresi, Anadolu tarihöncesi dönemleri uygarlıklarının en iyi bilindiği bölgelerden biri hatta başlıcası durumuna gelmiştir.

******

Hacılar Büyük Höyük (Resim 1), daha önceleri kazı yapılan Hacılar’ın yaklaşık 400 m. kadar  kuzeyinde, oval tabanlı, yaklaşık boyutları 280 m x 240 m olan bir yerleşme yeridir. Höyüğün yüksekliği, doğuda höyüğün dışından geçen dere yatağından bakıldığında yaklaşık 11 m., batıda ise yükselen arazi eğimi nedeniyle tepe yaklaşık 5 m kadar algılanmaktadır. Hacılar Büyük Höyük’te Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Üniversitesi adına 2011 yılında başlayan arkeolojik kazılar Prof. Dr. Gülsün Umurtak (Kazı Başkanı) ve Prof. Dr. Refik Duru (Onursal Başkan) yönetiminde devam etmektedir.

Çalışmalar ağırlıklı olarak höyüğün, batı ve kuzey  yamaçlarındaki Batı Yamaç Açması (BYA) ve Kuzey Yamaç Açmaları (KYA) ile höyüğün orta kesimindeki A-B Açması (A-BA) ile C Açması’nda (CA) gerçekleştirilmektedir.

Höyük’te saptanan tabakalaşma durumu aşağıdaki gibidir:

İlk Tunç Çağı III (İTÇ III)                       ?

İlk Tunç Çağı II (İTÇ II)        İTÇ II / 1 - 3 Yapı Katları

İlk Tunç Çağı I (İTÇ I)           İTÇ I  / 1, 2  Yapı Katları

–––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––

Erken Kalkolitik Çağ (?)                         ?

_____________________________________________

Ana Toprak

Yerleşmede bugüne kadar, İlk Tunç Çağı I olarak tanımlanan ve hemen MÖ 3. Binyıl  öncesinde kurulmuş olduğu anlaşılan bir yerleşmeye ait “testere dişi” şeklinde kırılmalarla kuzey-güney doğrultusunda gelişen, çok ustalıkla inşa edilmiş bir savunma sistemi açığa çıkartılmıştır. Söz konusu sisteminin bugüne kadar 38 mekânı ile bunların arasında kente giriş kapısı /Batı Kapısı (Propilon) kazılmıştır (Resim 2, 3). Bu kesimde batı sınırı oluşturan dış duvarlar 1.50 -1.60 m kalınlıkta, orta boy taşlardan örülmüş olup, yüksekliği yer yer 2 m’yi bulmaktadır. Savunma sisteminin duvarlarının üst kısmının kesiminin ise kerpiçle örüldüğü görülmektedir. Sur’a bitişik ve ortalama 3.85 x 6.10, 4.5 x 5.5, 3.60 x 5.00 m boyutlarındaki mekânların (kazamat) iç duvarları 1.10 m, 1.30 m ile 1.45 m kalınlıktadır ve kapıları doğu yöndeki avlulara açılmaktadır (Resim 4). Bazı mekânların kapıları 1.10 m - 1.20 m genişliğindedir ve çoğu kez kapının iç kısmında yer alan in situ plaka şeklinde yerleştirilmiş mil taşı, kapı kanadının içeri doğru açıldığına işaret etmektedir. Avlularda genellikle çömlek ve küplere rastlanmaktadır. Nitelikleri ve ayrıntıları hakkında şimdilik hiçbir bilgimiz olmamakla birlikte, 2013 yılında ortaya çıkartılan dairesel planlı iki yapı ile iki adet taş dikit (stel), yerleşme içindeki yapılaşmanın şekil ve niteliği konusunda çok ilginç sonuçlar alınacağını göstermektedir (Resim 5). Mekânların tabanlarında toprak iyice bastırılmış ve düzgünleştirilmiş, bazılarında orta kesimde at nalı şeklinde birer ocak, bazılarında ise genelde güney duvara bitişik küp koymaya yarayan taş döşeme üstü kerpiç destek / yükseltiler görülmektedir. Küplerin içinde ve mekânların tabanı üzerine dağılmış çok miktarda yanmış tahıl ve yanmış ahşap kalıntısına rastlanmıştır. İTÇ I’in evleri, yönetici sınıfların ikametgâhı (residans / saray), tapınak vs. gibi yapılarıyla bu yerleşme yukarıda tanıtılan olağanüstü güçlü bir savunma sistemi ile korunmaya alınacak kadar zengin bir kent olmalıydı. Yapılarda çok sayıda pişmiş toprak tabak, çanak, testi, çömlek ve küp in situ olarak ele geçmiştir (Resim 6, 7). Sur sistemine bağlı konutlarda bulunan çanak çömleğin kalitesi ve çeşitliliği ile aynı tabakalarda inanç sisteminin odak noktasında olduğuna inanılan ana tanrıçanın mermer ve pişmiş topraktan şematik tasvirleri/ idol (Resim 8), taş ve pişmiş toprak damga mühürler (Resim 9) ve maden iğneler, kesiciler burada zengin ve gelişkin bir İTÇ yerleşmesi olduğunu göstermektedir. Küplerin içinde ve odaların tabanları üzerine dağılmış çok miktarda yanmış buğday, arpa, mercimek, bezelye, nohut, acı burçak ve keten tohumu ele geçmiştir. Sözü edilen mekânlarda bulunan çanak çömlek ve gereçler ile meyve ve tahıl kalıntıları, bunların savunma sistemi içinde aynı zamanda konut olarak kullanıldığını göstermektedir. Yerleşme yerinde evcil koyun, keçi, sığır, domuz ve köpek kemikleri yanında, yabani hayvanlar geyik türleri, tilki, porsuk, aslan, panter ve bazı kuşlardan oluşan zengin bir fauna gözlenmektedir.

2017 çalışma mevsiminde höyüğün mevcut mimarlık kalıntılarının korunması ve gerekli küçük ve geri dönüşebilir nitelikli onarımlarının yapılması, üzerinde önemle durulan konuların başında gelmiştir. Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylanan  ‘Hacılar Büyük Höyük Mimarlık Kalıntılarının Korunması ve Gerekli Küçük Ölçekli, Geri Dönüşebilir Onarım ve Tamamlamalar Yapılması Projesi’ uyarınca gerçekleştirilen çalışmalar sırasında, bir yandan höyüğün kuzey–güney yamaçları boyunca uzanan 300 m.lik açmanın dış kenar çizgisinin düzenlenmesine başlanmıştır. Onarım / Koruma konusundaki çalışmalar sırasında, kazamatların kısmen yıkık olan dış duvarları, duvarların düşen taşları ve çevreden toplanan benzer nitelikli taşlarla onarılmakta, bu işlem sırasında ‘geren kili’ ile hazırlanan çamur harç kullanılmaktadır. Ayrıca bütün savunma sistemi boyunca kısmen yıkık durumda günümüze gelmiş olan bazı kazamatların da eksikleri giderilip, çamur harçla örülen taşlarla orijinal planına göre duvarlar tamamlanacaktır.





Gözlek Köyü’nün 2 km kuzeybatısında, Toklucak (eski Oluz) köyünün ise yaklaşık 5 kmdoğusunda bulunan Oluz Höyük, Amasya-Çorum karayolunun 3 kmgüneyinde yer almaktadır. Yeşilırmak’ın (Hitit metinlerinde Kummešmaḫa, antik Iris) önemli kollarından Çekerek Irmağı’nın (Hitit metinlerinde Zuliya, antik Skylax)4 km kuzeyinde ve verimli Geldingen Ovası’nın batı kenarında konumlanmıştır. 280 x260 m boyutunda, hemen hemen yuvarlak şekilli, ova seviyesinden yaklaşık15 m yüksekliğindeki Oluz Höyük yaklaşık 50 dönümlük bir alana sahiptir.

2007 yılında İstanbul Üniversitesi adına Doç.Dr. Şevket Dönmez tarafından başlatılan ve halen devam etmekte olan sistematik arkeolojik kazılar sonucunda, ilk belirlemelere göre Oluz Höyük’te 4 ana kültür katı saptanmıştır. Birinci (I) Kültür Katı Kuzey Kappadokya Krallığı Dönemi’ne (MÖ 300 - 47), İkinci (II) Kültür Katı Frig ve Pers dönemlerine (MÖ 900 - 300), III. Kültür Katı Hitit Büyük Krallık Dönemi’ne (MÖ 15 – 13. yüzyıllar) ve IV. Kültür Katı Erken Tunç Çağı’na (MÖ 3500 - 3000) tarihlenmiştir. 14 Temmuz günü başlayan Oluz Höyük 2012 dönemi (6. sezon) çalışmaları 14 Eylül günü sona ermiş olup, toplam 63 gün çalışılmıştır.

Doç.Dr. Şevket Dönmez’in başkanlığını, Yrd.Doç.Dr. Aslıhan Yurtsever Beyazıt’ın Kazı Başkan Yardımcılığı’nı ve Amasya Müzesi’nden arkeolog İhsan Polat’ın Bakanlık Temsilciliği görevini yaptığı sistematik arkeolojik kazı çalışmalarında 10 uzman akademisyen, 2 yüksek lisans öğrencisi, 15 stajyer arkeolojisi öğrencisi ve 50 işçi yer aldı.

2012 dönemi çalışmaları ağırlıklı olarak Pers (Akhaimenid) Kültür Katı’nda (MÖ 500-200) gerçekleştirildi. Kuzey yamaçta yapılan derinleşme çalışmalarında Phryg Dönemi (MÖ 900 - 500) kalıntılarına ulaşıldı. A Açması’nda güneybatıdan kuzeydoğuya ara girişlerle uzanan anıtsal taş döşemeli bir yol ve avlu sistemi ile bunun kuzeyinde yer alan ve bir malikane ya da villa olduğunu düşündüğümüz kompleks bir yapı kalıntısı üzerindeki çalışmalar devam etti. Kültür toprağı dolgusu içinde saptanan bir bothros (kullanılmaz duruma gelmiş kutsal eşyaların gömüldüğü çukur) içinde ele geçen dağ keçisi biçimli kilden libasyon kabı bu dönem çalışmalarının en önemli arkeolojik buluntusu durumundadır. Pers İmparatorluğu ile karakterize olan ve metal örnekleri kralî merkezlerde ele geçen bu tür kaplardan Oluz Höyük’te de bulunmuş olması, Pers İmparatorluğu organizasyonu içinde Oluz Höyük’ün ne denli önemli bir yere sahip olduğuna işaret etmektedir. Pers Dönemi küçük buluntuları olarak kemik bir zar, tunç bir alabastron, sonraki dönem olan Kuzey Kappadokia Krallığı kültür dolgusu içinde ise pişmiş topraktan yapılmış bir düdük, Roma’da basılmış MÖ 142 yılına ait gümüş bir sikke dikkat çekici buluntular arasındadır. Pers Dönemi Kültür Katı’nda ele geçen arkeolojik bulguların değerlendirilmesi sonucunda, Oluz Höyük’ün yalnızca Herodotos’un Historia adlı eserinde anılan Kritalla ile eşitlenmesi hususunda önemli ipuçları yakalanmıştır.

Historia’da 7. Kitabın 26. Paragrafında, Pers kralı Kserkses’in (MÖ 485 - 465) komutasındaki bütün birliklerin toplanma yeri olarak Kritalla’nın seçildiği bildirilmektedir. Kserkses ordusuyla Kızılırmak’ı (antik Halys) geçip Phrygia’ya ve bu ülke içinde yürüyerek de Kelainai’ye (bugünkü Dinar) varır. Bu çok önemli tarihi coğrafya bilgilerinden Kızılırmak’ın (Halys) geçildiği toprakların Kappadokia olduğu ve Kritalla’nın bir Kappadokia kenti olduğu sonucu çıkmaktadır. Persler’in Kritalla’da ordu birliklerini toplaması ise, söz konusu kentin Perslerce iyi bilinen, kendilerine siyasi ve kültür olarak bağlı insanların yaşadığı bir yer olması gerektiğine işaret etmektedir.

Altı dönemdir süren arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkarılan Pers kültürüne ait mimari kalıntılar ile çanak-çömlek ve küçük buluntular Oluz Höyük’ün bugüne değin Kappadokia’da saptanan tek Pers yerleşmesine sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca, Oluz Höyük’ün jeostratejik ve jeopolitik konumu ile yakın çevresindeki geniş düzlükler bir imparatorluk ordusunun toplanması ve organize olabilmesi için çok elverişlidir. Arkeolojik kalıntılar ile tarihi coğrafya verileri birlikte değerlendirildiğinde, Kritalla – Oluz Höyük eşitlemesinin uygunluğu ortaya çıkmaktadır.